9 Kasım 2009 Pazartesi

"Benim adetlerim neden düzensiz?"

Adet kanamaları, ergenlikle birlikte başlayan ve menopoz yıllarına kadar her ay devam eden düzenli kanamalardır. Normali bunun 26-32 günde bir olanı ve 3-5 gün sürenidir. Günde 2-4 ped arası kanama olması da doğaldır. Hastaların en çok sorduğu, “Benim adetlerim neden düzensiz?” sorusudur. Bu sorunun altında, aslında düzenli adet görseler de psikolojik olarak şartlandıkları için her ay aynı günlerde adet görmeyi beklemekten kaynaklanan bir eğilim vardır.
Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü Sorumlusu Prof. Dr. Cihat Ünlü, ortalama 28 gün olan adet döngüsünün 26-32 günde bir olmasının da normal kabul edileceğini, bundan farklı sürelerin adet düzensizliği olarak nitelendirilebileceğini söyledi. Prof. Dr. Cihat Ünlü, kadınların adet düzensizlikleri hakkında sık sordukları soruları yanıtladı:
Kadınlarda Ne Tür Adet Düzensizlikleri Oluyor?
•Sık adet görme (15-20 günde bir)
•Seyrek adet görme, 35 günden uzun (2-3 ayda bir)
•Adet dışı dönemlerde kanamalar olur
•Fazla miktarda adet görebilir, süresi uzayabilir, miktarı çok fazla olabilir, 8-10 gün devam edebilir, günde 6-12 ped kullanılabilir
•Adet miktarının çok az olması, bu da her zaman patolojik değildir. Doğum kontrol hapı ve benzeri ilaç kullanan kadınların adet miktarı azalır, bazı özel hormonlu spirallerde de adet miktarı azalabilir. Bunun dışındaki dönemlerde adet miktarının azalması nadiren olur.
•Adet düzesizliklerinin en ileri boyutu “amenore”de hiç adet görememe söz konusudur. Eğer bir genç kız 15-16 yaşına gelmiş ve hala adet görememişse, mutlaka sebepleri araştırılmalıdır.
•“Fizyolojik amenore”ler var. Gebelik döneminde kadın adet görmüyor, ergenlik öncesi ve menopoz, emzirme döneminde görülmüyor.
Bir Kadın Neden Adet Görür?
Adet görmenin temelinde yatan sebep şudur:
Rahim her ay yumurtlama olayını takiben gelecek bir bebeğe hazırlanıyor, rahim duvarları kalınlaşıyor, gelebilecek bir embriyonun yuvalanması için adeta kadife bir yatak hazırlıyor. Bu hormonların etkisiyle oluyor. Yumurtlama döneminde cinsel ilişki olmadıysa ya da korunuyorsa gebelik oluşmayınca kalınlaşan, bebeğin yuvalanması için hazırlanan bu rahim içi tabakası (endometrium) kanamayla dökülüp dışarı atılıyor. Bunun ardından tabaka yeniden kalınlaşıyor. Yeniden bebek için hazırlanıyor. Bu süreç menopoza kadar her ay tekrarlıyor. Düzenli adet görmesi sağlanmış oluyor.
Neden Adetleri Düzensiz Olabilir?
Bir kadında bütün hormonal sistemi işleten mekanizma beyinden başlıyor. Yumurtalık hormonları üretiliyor, rahim duvarları kalınlaşıyor. Beyindeki bu sistemi başlatan mekanizma üzerinde her türlü faktör, stres, ruhsal sorunlar, mevsim değişiklikleri, uzun uçak yolculukları, sizi etkileyebilecek her türlü olay adet düzenini değiştirebilir.
Hormonlardaki sorunlar, yumurtlama olayının olmaması, yumurtlamadaki sorunlar, polikistik over hastalığı, yumurtalıklarda minik kistler adet düzensizliklerine yol açabiliyor. Bunların dışında en önemli sebep bu hormonal faktörleri dışladıktan sonra araştıracağımız organik sorunlardır. Rahimdeki myomlar rahim iç tabakasında yerleştiyse adet düzensizliğine neden oluyor. Diğer myomlar da adet düzensizliğine yol açıyor. Kistleri de unutmamak gerekiyor.
Tedavide Neler Yapılıyor?
Önce sebebi bulmak amacıyla kadını çok detaylı jinekolojik muayeneden geçiriyoruz. Genç kızlarda ultrason yapıyoruz. Rahimdeki myomları, yumurtalık kistlerini, organik sorunları dışladıktan sonra hormonlarına bakıyoruz, vajinal smear, ultrason yapıyoruz. Tümör değerlerine bakıyoruz, hormonal faktör söz konusu ise düzeltici tedaviler verebiliyoruz. Kistleri eriten tedaviler de uyguluyoruz. Laparoskopi ile bunları çıkartıyoruz, myomları alıyoruz. Rahim iç boşluğunda yerleşen myomların mutlaka çıkarılması gerekiyor. İlaç tedavisi ile bunları düzeltmek mümkün değil.
Histeroskopi denilen ileri teknoloji ile hiç karnı açmadan bu tür myomları çıkarıp adet kanamalarını düzenli hale getirebiliyoruz. Her kadına tavsiyem, ergenlik çağından itibaren adet takvimini düzenli olarak tutmalarıdır. Her kadının yılda bir veya iki kere adet düzensizlikleri olabilir. Bunlardan paniğe kapılmasınlar. Bu düzensizlikler birkaç ay boyunca tekrarlayıp artıyorsa mutlaka hekime başvurmak gerekiyor. Kistler, myomlar daha çok küçük aşamadayken basit tedaviler ile önlenmelidir. Çok nadiren kanamalar rahmin alınmasını gerektirecek boyutta olabilir. Daha basit yöntemlerle bunu çözebiliyoruz. 51 yaşında ve rahminin içi myom dolu olan bir kadını sağlığına kavuşturabilmek için rahmini alabiliriz ancak 28 ki yaşında bir kadına bunu öneremeyiz.
Sancılı Adet Günlük Yaşamı Olumsuz Etkiliyor
Sancılı adet görmek kişinin gerek sosyal gerekse iş hayatını olumsuz etkileyebiliyor. Kişi ağrıları düşünmekten günlük hayatına odaklanmakta zorluklar yaşayabiliyor. Prof. Dr. Cihat Ünlü, bu sancıların aslında fizyolojik olduğunu ve oluşan adet kanının rahmin açılarak dışarı atılması gerektiğini, rahmin kasılması sonucunda da az veya çok ağrı oluştuğunu söylüyor. Sancılı adetin çok ciddi bir sağlık sorunu olduğuna değinen Prof. Dr. Cihat Ünlü, şunları söyledi:
“Bu da çok ciddi bir sağlık sorunu. İncelemelerle birlikte tüm muayeneleri yapıyoruz. Kistler, myomlar, endometriozis dediğimiz çikolata kistleri buna neden oluyor. Bu kistlerin teşhis edilir edilmez çıkartılması önemli bir faktör. İlaç tedavisini mutlaka kullanıyoruz. İlaç tedavileri öncelikle bu kistlere yönelik olarak verilebilir. İlaçla önlenebilecek kistleri ortadan kaldırıyoruz. Ağrıya yönelik tedaviler veriyoruz, çok çeşitli ağrı kesiciler kullanıyoruz. Hasta henüz ağrı başlarken ilacı alırsa daha etkili oluyor. Ağrı kesici tedavisinde en önemli kriter bu. Doğum kontrol hapları da yumurtlamayı baskılayarak adet dönemi sancılarını ortadan kaldırabiliyor. Etkili olabilmesi için bu hapların belirli dönemlerde kullanılması gerekiyor.”

Kanser anneden bebeğe bulaşabiliyor

Annenin karnındaki bebeğine kanser "bulaştırmasının" mümkün olup olmadığı bilim adamlarının zihinlerini bir asırdır meşgul ediyordu.
Teoride, kanser hücreleri plasentayı geçmeyi başarsalar bile, bebeğin bağışıklık sisteminin hastalığın bulaşmasını önlediği düşünülüyordu. Bununla birlikte anne ve bebeğin aynı kansere (genellikle lösemi ve melanom) sahip oldukları vakalar da bulunuyor.
Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan yeni araştırma, her ikisi de lösemi olan bir Japon kadınla çocuğu üzerinde yapıldı. 28 yaşındaki kadına doğumdan çok kısa bir süre sonra lösemi teşhisi konulurken, bebeğin de aynı kansere yakalandığı 11 ay sonra anlaşıldı.
Bebeğin kan hücrelerine yapılan genetik testlerde, kanserli hücrelerin doğuştan geldiği anlaşıldı. Araştırmacılar, bebekteki lösemi hücrelerinin kaynağının anne olup olmadığını saptamak için gelişmiş bir genetik parmakizi tekniği kullandılar.
Sonuçta, her iki hastanın lösemi hücrelerinin, mutasyona uğramış aynı kanser genini taşıdıkları belirlendi.
Bunun yanı sıra, çocuğun bu geni kalıtsal olarak annesinden almadığı, yani bu tür bir lösemiye hiçbir dış etken olmaksızın yakalanamayacağı saptandı.
Bunun ardından bilim adamları, kanser hücrelerinin bebeğin bağışıklık sistemini nasıl etkisiz hale getirmiş olabileceğini araştırdılar. Bilim adamları, kanser hücrelerinin, kendilerine, özgün moleküler kimliklerini vermede önemli rol oynayan DNA'ya sahip olmadıklarını saptadılar.
Bu moleküler işaret olmaksızın, bebeğin bağışıklık sisteminin kanserli hücreleri yabancı hücreler olarak algılamadığı ve bunları püskürtmek üzere harekete geçmediği anlaşıldı.
Araştırmanın başkanı, Kanser Araştırma Merkezi'nden Prof. Mel Greaves, "Bu uzun zamandır muamma olan bulmacayı çözmüş olmaktan çok memnunuz. Ancak şunu vurgulamak isteriz ki, anneden bebeğe kanser geçmesi çok nadir görülür" dedi.
Kanseri beslemeyin!

Paylaş Yorumla 18 kişi Meme kanserinden nasıl korunabiliriz? Kadınlarda sık rastalanan meme kanseri nedenlerine bir yenisi daha ekle

Gelişmiş toplumlarda, gelişen ve gelişmemiş toplumlara oranla çok daha fazla. Örneğin ABD’de her 8 kadından 1’i yaşamları boyunca meme kanserine yakalanma riski içindeyken, Uzakdoğu’da ve gelişen toplumlarda bu oran 20 ile 26 kadında 1'dir. Ancak son zamanlarda Uzakdoğu ülkelerinde Batılılaşmaya yönelik bir yaşam değişikliği, bu oranı 15 ile 20 arasında 1 kadına indirgediği bildiriliyor. Amerikan Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü Meme Sağlığı ve Hastalıkları Birimi'nden Prof. Dr. Şükrü Aktan konuyla ilgili bilgi verdi.
Meme kanserine günümüzde neden olan faktörler nelerdir?
Meme kanseri üretken yaşta kadınlar arasında sıklıkla görülen bir kanser türüdür ve nadir de olsa erkeklerde de görülebiliyor. Günümüzde kanseri ortaya çıkartan en önemli faktörler şu şekilde sıralayabiliriz. Hastaların genetik özellikleri, hastalara ait bazı özellikler, kansere ortam hazırlayabilecek bazı riskler. Örneğin adetin erken yaşta başlaması, geç menopoz, doğum yapmamak, süt emdirmemek, aşırı kilo, aşırı alkol tüketimi gibi nedenler meme kanserinde risk faktörü olarak nitelendirilmektedir.
Meme kanserinden nasıl korunulabilir?
Her kanser türü gibi meme kanseri de sessiz ve gizli seyreder. Klasik belirtisi, memede hastanın farkettiği veya doktor tarafından muayene sırasında saptanan kitlenin varlığıdır. Hastalığın erken tanısı derken, daha kitle ele gelmeden kanserin ortaya çıkarılmasını anlıyoruz. Modern teknolojik yöntemler sayesinde uzman doktorlar meme kanserine erken tanı koyabiliyorlar.
Bu nedenle 30 yaş sonrası kadınların her yıl en az bir kez meme muayenesi için doktora başvurmaları ve 40 yaşına kadar her yıl ultrasonografi yaptırmaları tavsiye edilmektedir. 40 yaş sonrası ise fizik muayeneye, ultrasonografi ile birlikte mutlak olarak mamografi de tetkiklere eklenmeli. Böylece memede daha kitle oluşmadan kanseri belirleyebilecek bir takım bulgular elde edilir ve erken zamanda biyopsi veya cerrahi girişimler gündeme gelebilir.
Günümüzde meme kanserini artıran etkenler var mıdr?
Meme kanserine, modern toplumlarda oldukça sık rastlanılıyor. Gelişmiş toplumlarda, gelişen ve gelişmemiş toplumlara oranla çok daha fazla. Örneğin ABD’de her 8 kadından 1’i yaşamları boyunca meme kanserine yakalanma riski içindeyken, Uzakdoğu’da ve gelişen toplumlarda bu oran 20 ile 26 kadında 1'dir. Ancak son zamanlarda Uzakdoğu ülkelerinde Batılılaşmaya yönelik bir yaşam değişikliği, bu oranı 15 ile 20 arasında 1 kadına indirgediği bildiriliyor.
Buna kısaca Batılılaşma yani modern yaşam dersek ülkelerdeki sosyoekonomik ve teknolojik gelişim, meme kanseri görülme sıklığında son 10 yılda belirgin bir artış ortaya çıkartmıştır. Bu etkenler adetin erken yaşta başlaması, menopoz yaşının ileri yaşlara uzaması nedeniyle kadınların daha fazla östrojen hormonuna maruz kalmaları, meme kanseri artışını tetikleyen bir etmen olarak düşündürmekte.
Yine modern yaşamda kadınların genç yaşta anne olmaları, daha az süt emdirmeleri veya hiç doğum yapmamaları kanserin ortaya çıkışını etkileyici unsurlardır. Ortamdaki kimyasal maddeler, radyasyona maruz kalma, çevre kirliliği, bazı hormonların düzensiz kullanımı bu etkenler içerisinde sayılabilir. Dikkatsiz beslenme nedeniyle oluşan kilo artımları, aşırı alkol tüketimi, hareketsizlik ve egzersiz yapmama gibi nedenler de meme kanseri için tetikleyici nedenler arasında sayılıyor.
Özetleyecek olursak, Batılılaşma diye nitelendirilen sosyal yapının aslında medeniyetin ilerlemesi ile yakın ilgisi olduğu, modern teknolojinin insana sayısız yararlar sağlarken diğer yandan da bazı problemleri ortaya çıkardığı izlenimini yadsıyamayız. İşte bu sorunlardan biri de hanımların korkulu rüyası meme kanseri.
Kanserden korunmada değitirilebilir veya değitirilemez faktörler neler?
Özellikle meme kanserinde değiştirilemez risk faktörlerinin başında genetik geçiş özelliği sayılabilir. Birinci derece yakın kan akrabalarında meme kanseri saptanmış bir kadının meme kanseri olabilme riski, ailesinde kanser olmayanlara oranla iki ila üç kat daha fazladır. Bu oran ailesinde iki veya daha fazla kişide meme kanseri olan kadınlarda 4 ila 6 katına kadar çıkabiliyor. Erken adet görme değiştirilemez faktörler arasında sayılır.
Memede kanser öncesi oluşabilecek hücresel değişiklikler de (atipi, hiperpilazi diye nitelendirilen) değiştirilemez faktörler arasındadır. Değiştirilebilecek faktörler ise, ilk kez anne olma yaşı, anne olmak, süt emdirmek, kilo almamak, düzenli egzersiz yapmak, bir takım ek hormonal ilaçlardan uzak kalmak sayılabilir.
Meme kanserinde erken tanıda yardımcı etkenler neler?
Bu konuda hastalara ve doktorlara düşen görevler vardır. Hastalara düşen görevlerin başında meme sağlığına önem vermek gelir. Ayrıca 20 yaşından itibaren her kadının kendi kendine meme muayenesine alışması gerekmektedir. Bunun yanı sıra kadınların yıllık doktor muayenesi (özellikle meme konusunda deneyimli genel cerrahi uzmanı) ve radyolojik görüntüleme tekniklerinden (ultrasonografi ve mamografi gibi) yararlanması gerekir. Bunun iki yararı şöylece özetlenebilir;
• Oluşabilecek bazı değişimlerin erken ortaya çıkartılması ve yakın takibi olanağı sağlanır.
• Gelişmekte olan veya başlangıçtaki meme kanseri olgularında erken tedavi şansı doğar.
Bu nedenle daha ele gelmeyen bir meme kanserinde en iyi yardımcı tetkik, radyolojik görüntülemedir. Modern yaşamın kanseri arttırmasına rağmen, teknoloji sayesinde meme kanseri erken tanınabilir bir hastalıktır.
Meme kanseri tedavisinde son 20 yıldır gelinen nokta gerçekten çok yüz güldürücüdür. Özellikle meme koruyucu cerrahi ve sonrası kemoterapi ve radyoterapideki gelişmeler bunun en belirgin örneğidir. Ancak kadınlar asla, “nasıl olsa bu teşhis edilip, tedavi ediliyor” düşüncesi ile ihmalkar davranmamalı ve meme sağlığına ciddiyetle önem vermeli. Yıllık kontrollerin akılda tutulması ve buna uyulması halinde erken teşhisin yararının tartışılamaz olacağı unutulmamalıdır.